Kaşanlı Köyleri-
Hangi dile çevirmek istiyorsun?
Aceria Site içi ARAMA
GOOGLE SİTE
_Bu Yazıyı Fb'ta Paylaş
 
  --------KÖYLER ve TARİHLERİ ↓
  --------KÖY ve ALAN ADLARI ↓
  --------KOYUN DILI HAKKINDA
  --------DEYİM ve ATASÖZLERİMİZ
  --------KAŞANLI KÜLTÜR YAPISI
  --------BÖLGEDE YEŞEREN OTLAR
  --------TÜRBE ve ZİYARET ALANLARI
  --------KABİLELERİMİZ ↓
  --------EK BİLGİLER
  --------ÇOCUKLUKTAN KALANLAR ↓
  --------HİKAYELER ve FIKRALAR ↓
  OZANLARIMIZ ↓
  *****SİTE İÇİ ARAMA****
  İSİMLERİMİZ
  YEMEK KÜLTÜRÜ
  KARIŞIK MAKALELER
  FOTOĞRAFLAR
  VİDEOLAR
  KÖYÜN KONUMU ve UZANTISI
  BASINDAN
  DOWNLOAD BÖLÜMÜ
  İletişim
  Ziyaretçi defteri
  Top liste ↓
  Gundê Qaşan ( Kaşanlı Köyü )
  SİTEMİZİ BEĞENİN
  Sayaç
  Anketler
  Saklı sayfalar
Bir Aceria Yapımıdır. Siteden birşey alırken lütfen kaynak gösterin... ***2012***

Since 2012
by Aceria

--------KAŞANLI KÜLTÜR YAPISI
KAŞANLI YAPISI HAKKINDA

Kaşanlı topluluğu, günümüz İran’a bağlı Kaş Şehrinden asırlar önce göçüp Diyarbakır, Siirt, Mardin gibi illere gelmişlerdir dini sorunlardan dolayı çoğu Kaşanlı (Kaşî) halkı Malatya, Maraş gibi illere taşınmıştır. Ama halen Diyarbakır, Siirt ve Mardin’de yaşayan Kaşî halkı mevcuttur; bunların çoğu dinî benliğini korumaktadırlar.

Alıntı: Timurleng döneminde Timurleng tarafını tutarak! Kaşan’da Timurlenk'in oğlu İlhan’ın adı ile devlet kurdukları Padişahı Alikut olduğu, Alikut’un üç oğlu olduğunu Kelhasan, Muhamat ve Vakas Mirza olduğunu öğreniyoruz. Alikut ölünce Horasan Padişahı Hasan babasının yerine geçmesiyle kardeşi Vakas Mirza ile araları açıldığını ve bu nedenle devletin yıkıldığı. Kelhasan’ın kendi taraftarları ile Diyarbakır’a geldiğini Minorskini Kürt aşiretleri kitabında yaşlılarda öğrenmekteyiz. Kelhasan’ın önemli adamlarında Pir Husin'in idam edilmesi üzere aşiretin dağılarak Malatya Doğanşehir’e geldiği… Kelhasan’ın mezarının Topraktepe civarında olduğunu yöre halkı Xalıkxan dedikleri Kelhasandır…

Alıntı: Kaşanlı, 1400 yılların sonunda İran`ın Kaş şehrinden gelip Mardin’e yerleşmiştir. Mardin’de dini nedenlerden dolayı Göç etmek zorunda kalmışlardır. 2 veya 3 ev Diyarbakır’a gitmiş. Geri kalanlar Malatya’nın Doğanşehir ilcesine su anki ismiyle Topraktepe Köyü olan Köye yerleşmişler. Bir kısmı oradan şu anki ismiyle Elbistan ilcesine bağlı Atmalı Kasalı olan Köye gelmiş ve oraya yerleşmişlerdir. Bundan 294 yıl önce yani Karabekirler Zamanında şu an Afşin Kaşanlı köyüne gelmişler. Karabekirler Çoğulhan yerini vermek istemiş; ama kabul etmemişler. İllah da Karakaya’yı istiyoruz demişler.

Alıntı: Kaşanlı köyü bölgenin en eski köylerin den olup köy halkının 15'inci yüzyıl ortalarında bölgeye yerleştiği tahmin edilmektedir. kaşanlının bölgedeki diğer köyleri Male çiya, Gunde Jorî, Gunde Jirî ve Poskoflu’dur.

Kaşanlı’dan bazı Sorular ve cevapları?

—Biz Kürt müyüz Alevi miyiz?

Bu gülünç bir soru olmakla beraber bazen kafa karıştıran bir sorundur. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik gibi dinî konular inançla ilgilidir; Kürt, Türk, Ermeni gibi konular ise insanın ırkî yönlerini tayin eder. Yani bir insanın ırkı onun hangi dine veya hangi görüşe mensup olacağını belirlemez. Kaşanlı Kürtler, Yâresan (Türkçesi Alevi ) mensubudurlar. Kürt-Alevi olanlara Yâresan denir.
-Yâresan ne demek?
Ehl-i Hakk veya Kürtçe ismiyle Yâresân, İslam kökenli ayrı bir din olup, Orta Çağ'da ortaya çıkmıştır. Hz. Ali’yi ön plana çıkartmışlardır.
Genellikle din bilimlerini inceleyen bilimsel kaynaklarda aşırı Şiilikle ilişkilendirilen Ehl-i Hakk, özellikle Kürtler arasında yaygın bir dinî inançtır ve inanan sayısının bugün yaklaşık olarak 1 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Zerdüştlük ve gnostik çeşitli düşüncelerden etkilenmiştir. Ehl-i Hakk'taki temel ibadetlerden biri de cemhane olarak adlandırılan ibadethanelerde yapılan cemdir. Alevilikteki cem ile aynı adı taşıyan ve liturjik (Ayinsel) benzerlikler de barındıran bu ibadette inananlar bir araya gelirler ve dualar okurlar.

—O zaman neden biz Kaşanlı’lara Alevi deniyor?

Nedeni Kaşî halkının şimdiki yaşadığı alan Türk toprakları olmasıdır. Ve buradaki Hz. Ali yanlılarına ‘alevi’ denmektedir. Belki de Kaşî halkı bu şimdiki topraklarına göçtüğünde kendi görüşüne en yakın olan Aleviliği benimsemişlerdir; çünkü halen Kaşî halkının yaşlıları güneşe yıldızlara dileklerini bildirir ve ateşe verilen önem büyüktür. Bu görüşün Zerdüştlükle yakın bir ilişkisi söz konusudur. Alevi kelimesinin kökeni bazı kaynaklara göre Türkçedir: Ali Evi demektir( aslında bu yanlıştır); ama bazı kaynaklara göre Alevi ( Alâwî ) arapça ‘ Ali taraftarı’ demektir; bu daha yaygın bir görüştür: [örneğin; Musevi(musa taraftarı), İsevi(İsa taraftarı) gibi]. (bk. Alî, Hêl, Elewî…). ( Anadolu’da ve Türk coğrafyasında Hz. Ali yanlılarına Alevi dendiği için bu ibareyi kullanacağım). Bu sebepten dolayı Türk Hz. Ali yanlıları ile Kürt Hz. Ali yanlılarını birleştirme zahmeti güdülmüştür. Bu sadece Kaşî halkı için geçerli değildir. Türkiye topraklarında yaşayan tüm Kürt Hz. Ali yanlılarına da Alevi denmiştir. Bunlar aslında aynı şeylerdir; Lakin aralarında Coğrafîk ve az veya çok da olsa ayinsel farklılıklar bulunmaktadır. Şia (Şii), Alevi, Ehl-i Hakk, Yâresan vb. hepsi Hz Ali yandaşlarına verilen isimlerdir; Fakat Alevi Türkçe, Ehl-i Hakk Farsça; Şia Arapça, Yâresan ise Kürtçe ‘dillendirilmiş’ veyahut ‘isimlendirilmiş’ adlarıdır: Ehl-i Hak (Kürtçe: ﻥساﮦاڔﯼ Yâresân, Farsça: حق اهل Ahl-e Haqq).

—Bazı Kürtlerden bu görüşe mensup olanlar Alevi kelimesinin Türk literatürüne uyması yönünden kendilerini bir asimilasyon anaforunun içine sokmuşlardır; Bazı Türk medyacılar ve aydınlar ise Aleviliği ve ona mensup olan toplulukları Türklüğe mal etme çabasındadırlar. Yani bütün Alevileri, Türk gösterme faaliyetleri içerisindedirler(örnrğin alevi= “ali evi” denilmesi gibi). Oysaki Alevilik sadece Türklere özgü bir inanç ya da felsefî literatür taşımaz. Öncelikle bir inancın, bir görüşün,bir düşüncenin ırkı ya da coğrafyası olamaz; ama önce de dediğim gibi ‘alevi’ sözcüğünün bu coğrafyadaki etkisinden dolayı Alevi-Türk yakıştırması yapılmıştır.

Yâresan görüşüne mensup olan topluluklar daha çok Kürtçenin Goranî lehçesini kullanmışlardır. Bunun sebebi Yâresan mensuplarının İran sınırları dâhilinde yaşamını devam ettirmeleridir. Kaşî halkı da belki zamanla Kürtçenin Kurmancî lehçesine yönelmişlerdir. Sebebi de şimdi yaşamını devam ettirdikleri yerin yani Doğu Anadolu topraklarında bu lehçenin kullanılması olabilir.

Ali-Hacı Bektaşî Veli ve Atatürk’ün Alevi inancındaki yerini tayin edecek olursak bu üç avatar şunu simgeler: Hz. Ali, Alevi inancının başlangıcını, doğruluğu, cesareti; Hacı Bektaşî Veli, Anadolu’da bu inancın yeşermesini; Atatürk ise Türkiye topraklarında laikî bir eşitlik getirdiği için ve bu vatanın kurucusu olduğu için resimlerde avatarlaştırılmıştır. ; Hacı Bektaşî Veli, Türk olduğu için Aleviliği bir Türk yahut Türkmen inancı saymak ancak delilik olur. O halde Ehl-i Hakk’ın kurucusu olan Sultan Sohak’ın görüşünü de kendi ırkına atfedelim(!). Ve bu inancı millileştirelim. Bu gülünç olmaktan ziyade inanca gem vurmaktır. Oysaki Sultan Sohak aslen İranlı olup bu görüşü benimseyenler başta Kürtler ve azınlık olarak da Luriler, Azeriler, İranlılar ve Araplar gelmektedir. Alevilik ise sonradan Anadolu’da vuku bulmuş Ehl-i Hakk görüşünün farklı bir tezahürüdür. ( Bu arada şu iki Kavramı karıştırmayalım: Ehl-i Beyt; Hz. Peygamber soyundan gelenlere verilen isimdir. Ehl-i Hakk ise Hz Ali başta olmak üzere onun yolundan gitmek ve onun meziyetine mazhar olmaktır).
___________________________________________________________

- BİR SÖYLEŞİ -

Mehmet BAYRAK ile Söyleşi

Horasan : Giden de Dersimliler Gelen de

Siz hem Alevilik ve Kürtler hem de Ortaçağ’dan Modern Çağa Alevilik adlı çalışmalarınızda 12 büyük Alevi Ocağı’nın Dersim’de bulunduğunu söylüyorsunuz. Dersim Alevilik içinde niye böyle önemli, kilit bir noktaya geldi?

Öncelikle şunu belirteyim. Bu belirlemeyi sadece biz yapmıyoruz, devletin gizli belgelerinde de var bu. Söz gelimi Atatürk’ün danışmanı Hasan Reşit Tankut 1925 Kürt İsyanı’ndan sonra Şark İlleri Asayiş Müşavirliği’ne atanıyor, gizli bir görevle. Ve Tankut’un en çok üzerinde durduğu bölgelerden birisi Dersim bölgesi. Onun da tespit ettiği hususlardan bir tanesidir bu. Yani o temel ocakların Dersim’de bulunuyor olması konusu.
Dersim 17. yüzyıl ortalarına, Kasr-ı Şirin Antlaşması’ına kadar Safevi toprağıydı. Şunu da ayrıca belirtmek lazım ki, gerek Anadolu gerek Mezepotamya Aleviliği’nin üzerinde Ari inanç ve kültürlerin çok büyük bir etkisi vardır. Özellikle İran menşeyli inançların ve kültürlerin çok büyük bir etkisi vardır. O coğrafyadan en son kopan toprak da Dersim toprağıdır.
Geçmişte Alevilerin yönü hep İrana dönüktü. İrandaki Erdebil Tekkesi, adeta Alevilerin kutsal mekânlarından biridir. Bundan dolayı da Anadolu’daki bütün Aleviler’in, sadece Kürt Aleviler’in değil diğer Türkmen Alevileri’nin de yönü genelde İran’a dönüktür geçmişte. Fakat Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla birlikte Dersim eyaleti, Dersim bölgesi Safeviler’den kopup Osmanlılar’a geçince, bir diyalog kopukluğu da oldu. Ama yine de o bölgede yaşayan Aleviliğin izlerini üzerinde en çok taşıyan Dersim oldu. Bu kutsal ocakların bulunmasını da ben biraz bununla ilişkilendiriyorum. Adeta, geçmişte Erdebil Tekkesi’nin bu coğrafyada bir versiyonu, bir temsilciliği gibi oldu Dersim coğrafyası. Bundan dolayı da birçok kutsal ocağın bulunduğu bölge Dersim bölgesidir. Sonra Merzifon ve göreceli olarak da Lazkiye eklemleniyor buna. Ama en temel ocakların bulunduğu başlıca coğrafya Dersim coğrafyasıdır.
İkincisi Dersim her şeye rağmen Aleviliği, Kızılbaşlığı koruyabilmiş, jeopolitik, coğrafi konumundan dolayı. Ben bu iki etkene bağlıyorum daha çok.
Üçüncü bir etken de azınlık içinde azınlık statüsünde olmasıdır. Gerek Alevi-Kızılbaş Kurmanc Kürtler olarak, gerekse Alevi-Kızılbaş Zaza Kürtler olarak azınlık içinde azınlık statüsünde. Bu statüden dolayı da kendilerini daha çok korumuşlar. Zaten bu statü içinde olanlar kapanırlar ve iki kimliği, ulusal ve inanç kimliklerini, özdeşleştirirler. Bundan dolayı da ben bu korunmanın uzun sürdüğünü düşünüyorum.
Öyle görülüyor ki, Aleviliği, o coğrafya, o topluluk en yoğun biçimde yaşamış ve yaşatmış. Orada o ocaklara adını veren dini önderleri birer kutsal kişilik haline getirmiş.

17. yüzyılın ortalarına, 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Osmanlı’ya geçene dek Dersim’in Safevi toprağı olduğunu belirttiniz. Dersim’in sünni İslamla anlaşamadığı, onu benimsemediği ve kendisini onun içinde eritmediği bir gerçek. Peki ama, Safevi hükümranlığı altında olduğu dönemde Şiilik’le nasıl bir ilişkisi vardı?
Benim gördüğüm kadarıyla özellikle İran coğrafyasında dağlık bölgelerde, bu egemen Şiiliğe aykırı inançlar yaşamış. Uzun süre varlıklarını sürdürmüşler. Bu zaten sosyolojik bir olgudur. Yani bir merkeze yakın olan ve kuşatılması, fethedilmesi kolay olan unsurlar en erken egemen düşünceye kalb edilebiliyorlar. Ya da asimile edilebiliyorlar. Fakat göreceli olarak merkezden uzak olanlar, bir de ulusal kimlik olarak farklı olanlar daha çok direniyorlar. Çünkü onlar azınlık içinde azınlık statüsündedir. Bu statü içinde olanlar kendilerini koruyabilmişler. Dersim bölgesi de bunlardan biridir. Ve ben onların, bugün Alevilik dediğimiz inancı taşıdıklarını ve egemen Şiiliğe karşı koruduklarını düşünüyorum.
Biliyorsunuz bu Horasan olayı çok önemli. Alevi Kürtler, Kızılbaş Kürtler geçmişten bu yana ne doğuda şii Safeviler’le iyi anlaşabilmişler ne batıda sünni-müslüman Türklerle, daha doğrusu Osmanlı’yla. Dolayısıyla bu iki imparatorluğun tepişmesi sırasında devamlı savurulan unsurlar Alevi Kürtler olmuş. Bunlar iki tarafa da yanaşamadıkları için, iki tarafın da yanında yer almadıkları için istenmeyen unsurlar haline geliyorlar. Bunların bir bölümü zoraki batıya ya da doğuya göçüyor öncelikle. Yani batıda Anadolu içlerine doğru, doğuda da Alburuz dağları üzerinden Horasan’a doğru göçüyorlar.
Asıl önemli ve zoraki göç de Şah Abbas döneminde yaşanıyor. Yani Dersim daha Safevi toprağıyken, 17. yüzyılın başlarında. I. Şah Abbas, bu Müslüman da olmayan Şii de olmayan Kızılbaş Kürt unsurlarını kuzeydeki sünni Özbeklerin ve sünni Türkmenlerin İran topraklarına saldırmasını önlemek, onları barajlamak amacıyla Dersim toprağından alıp götürüp Horasan bölgesine yerleştiriyor. Bazı kaynaklar on binlerce ailenin, bazı kaynaklarsa 5 bini aşkın ailenin göç ettirildiğinden söz eder. Ne olursa olsun 17. yüzyılın başında bu büyük bir rakamdır. Şah Abbas bir yandan da bunları o topraktan kopararak bir güç olmalarını da önlüyor. Kendisine karşı yapılacak bir başkaldırının direncini de kırmaya çalışıyor. Bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor. Fakat Kasr-ı Şirin Antlaşması ile birlikte bu topraklar, yani Dersim eyaleti Osmanlı’ya geçince, Horasan’da zoraki iskâna tabi tutulmuş ailelerin bir bölümü kendi topraklarına geri dönüyor. Horasan’dan gelme olgusunun aslı budur. Horasan’dan gelme var, ama bu Dersim’den oraya gidenlerin geri gelmesidir.
Bugün Horasan’daki aşiret yapısına bakarsanız aşağı yukarı Dersim’in bir simetriği gibidir. İki büyük konfederasyon vardır. Biri Çemişgezek Konfederasyonu’dur bir diğeri de Şadlu Konfederasyonu’dur.
İlginçtir Horasan’da iskana tabi tutulan Kızılbaş Kürtler belli ölçüde şiileşmiştir ama onların şiiliği de İran şiiliğine benzemiyor. Onların şiiliği Aleviliğe daha yakın bir şiiliktir. Yani bu anlamda da asimile edilememişler.

Özellikle politik ortamın çok kızıştığı, Kürt meselesinin zirveye çıktığı noktalarda bilhassa yaşlı kuşaklar “Bizim atalarımız Horasan’dan geliyor, asıl Türk biziz, asıl Müslüman biziz” derlerdi. Burada belki de Horosan’ın yapısı ve önemi üzerinde biraz daha konuşmak lazım. Niye başka hiçbir ispata gerek bırakmaksızın, tek başına “Horasan’dan geliyor olmak” Müslümanlığın ve Türklüğün kanıtı sayıldı?
Şunu açık söyleyeyim, bu tamamen bir propaganda ürünüdür. Egemen ve resmi ideolojiler böyle bir şeyi zaten isterler. Fakat bu propagandaya uyan pir ocakları, mürşit ocakları yönetimlerle iyi geçinebilmek için adeta bu propagandaya çanak tutuyorlar. Kendilerine tarihi bir köken uydurmaya çalışıyorlar. Bunu nereye dayandıracak? Horasan’dan gelme olayı var. Bu olayı bir gidip gelme şeklinde değil de, sanki orası bir Türk yurduymuş, oradan çıkıp Dersim’e gelmişler ve sonradan Türkçeyi öğrenmişler biçiminde sunuyor. Bu resmi ideolojinin tuzağına düşmektir. Bir de bu dede ocaklarının kendilerini kabul ettirme çabasıdır. İşin aslı budur.
Bugün bile bazı rakamlara göre 2 milyon, bazılarına göre ise en az 1 milyondan fazla Alevi veya Şii Kürt var Horasan’da. Orada bazı Sünni unsurlar var ama çok azınlıktalar. Yezidiler var sonra, onlar da azınlıkta. Ama Alevi ve Şii Kürtlerin nüfus oranı yüzde 75 civarında..



Türkiye'de Alevi yerleşimleri 4 bölüme ayrılıyor:

1) Anadolu Alevileri (Türkmen, Kürt ve Zaza Alevileri olarak)

- Türk Alevileri daha çok batida.. Eskisehir, Kütahya, Afyon, Corum, Amasya, Tokat, Ankara, Yozgat, Samsun, Ordu, Sinop, Cankiri, Kahramanmaras (Nurhak ve Türkoğlu ilçelerinde) Sivas (kuzey ve bati) Nevsehir, Erzincan, Kirsehir, Gaziantep, Malatya (Arguvan), Sanliurfa, Kirikkale gibi illerde… bir de Erzurum'un kuzey dogusunda, Ardahan, Kars ve Diyarbakir gibi illerde yasamaktalar.

- Kürt Alevileri daha çok doguda.. Kahramanmaras, Kayseri, Sivas (güney ve dogu), Malatya, Adana (kuzey), Tunceli (güney), Erzincan, Adiyaman, Elazig, Gaziantep.. ayrica Tokat (Zile), Yozgat (Çekerek) ve Corum (Alaca) illerinde Kürt Alevi köyleri bulunmakta.

- Zaza Alevileri daha çok Erzurum (güney), Bingöl, Mus (Varto), Erzincan, Tunceli (kuzeyi) ve Sivas'ta yasamaktalar.

2) Tahtacılar (Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan Türkmen Aleviler)

Canakkale, Balikesir (çok Alevi köyü bulunmakta), Izmir, Aydin, Usak, Manisa (Salihli ilçesinde çok Alevi köyü bulunmakta), Denizli, Isparta, Konya, Karaman, Antalya, Mersin ve Burdur gibi illerde yasamaktalar.

Sefeviler'in kültürel ve dini etkisi altinda kalmamislardir, Osmanli Imparatorlugu döneminde Anadolu Alevileri gibi baski altina alinmamislardir.. bunun yaninda Alevi olduklari için, katliamlar yasamislardir (Ortaca katliami..)

3) Arap Alevileri (Nusayriler)

Arap Alevileri daha çok Hatay, Adana (güneyi) ve Mersin'de yasamaktalar.
Ayrica Suriye kiyilarinda da bulunuyorlar; Suriye'nin politika elitini Arap Alevileri olusturuyor.

4) Büyük şehirlerde yaşayan Aleviler

(Istanbul, Ankara, Bursa, Izmit, Izmir, Antalya, Mersin, Gaziantep).. 1950-60 yillarindan itibaren göç edip, büyük sehirlere yerlesen Aleviler…

______Saygılar "Aceria"

 

Aceria  
  __ Kaşanlı Köyleri Gençlik Platformu (2014-___) __
DEĞERLİ KAŞANLI KÖYLERİ TOPLUMU HOŞGELDİNİZ!

Aceria
___ ____
 
Kaşanlı Köyleri Gençlik Platformu  
 
 
KÖYLERİMİZ HOSGELDiNiZ  
  ___

Kaşanlı Köyü
(Gundi Jîrî- Gundi Qaşan)

Haticepınar Köyü
( Gundi Jori)

Karakuyu Köyü

Örenli
( Gundi Ortê - Kilboz)

İnci Köyü
( Poskoflî)

 
Bu Yazıyı Fb'ta Paylaş  
 

İÇERİK

BİLGİ

DÜŞÜNCE

EĞLENCE

FOTOĞRAF

 
IP Adresiniz: http://qundiqasan.onbile.com (mobil sitemiz)  
  ip adresim _____ ____

KAŞANLI KÖYÜ

Duyurular burada yayınlanacaktır

KAŞANLI KÖYÜ

______
 
ALT MENU  
 
GUNDÊ QAŞAN
Kaşanlı Köyü sitesine HOŞGELDİNİZ. Merak ettiğinizi kutucuğa yazıp ARA tuşuna basarak aratabilir ve bilgi alabilirsiniz...
______ _______
_______________ KAŞANLI'DAN KARELER | 
 
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
_____ _____ ________ ______
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol